Ne kimse ye kalır bu dünya, ne kimse kalır bu dünya ya. Demir tava gelir ateş biter, insan tava gelir, ömür biter.
Çok yıllar sonra izini buldum. Vakit ayırdım, elini öpmeye gittim. İçimden heyecan ve sevgi dolu bir duygu taşıp, gözlerimden yaş olarak inecekti, tuttum.
Onu otuz yıl sonra gördüğümde, zayıflamış, gözleri içine çökmüş, yılların yorgunluğu alnına ve yanaklarına çizgi olarak oturmuş bir haldeydi.
Elini öpüp kendimi tanıttığımda derhal tanıdı yorgun gözleri sulandı ve yaşlı yanaklarına akmaya başladı.
O benim ilkokul öğretmenim Sabri Kerimoğlu’ydu. Benim üzerimde beş yıl emeği olan adamdı. Benim temelime anam gibi, babam gibi tuğlaları yerleştiren adamdı. Kişiliğimin sarsılmaz direklerini atan adamdı. İçimden yükselen sevgi ve heyecan dolu bir duyguyu bastıramaz oldum, gözlerimden yaş olarak aktı.
Sarıldık biri birimize. Öyle yorgun ve yaşlıydı ki, oysa onu uzun, boyu, yakışıklılığı, kararlılığı, saygınlığıyla hatırlıyordum. Hayat bu ne garip, ne hale getiriyor insanı. Yormadan onu, hasret giderdik beraberce. Her ikimizin de derin hafıza depolarından yeni anılar su yüzüne çıkıp paylaşıldı.
Dışarı çıkarken oğlu ‘Babam kenserin son evresinde ‘dedi. İçimde iyi ki gelmiş görmüşüm rahatlığının yanı sıra, bir insanı daha kaybedeceğimin hüznünü beraberce yaşadım. Hayat yeni bir tecrübe harmanladı bana.
Görüşmemizden sekiz gün sonra oğlundan bir telefon aldım’Babamı keybettik’ dedi.
Cenazesini sırtlayıp mezarlığa götürürken, gözyaşlarım beni hiç yalnız bırakmadı. Bana çok şey katan bir adamı daha toprağa verdik, gözlerine toprak koyduk. Bir an evvel kapatmak için hızla toprakları üzerine atıp, son duamızı okuyup, terk ettik onu toprağa.
Ne kimse ye kalır bu dünya, ne kimse kalır bu dünyaya. Demir tava gelir ateş biter, insan tava gelir, ömür biter.
Mirza TAZEGÜL
Pisikonet.