Dünyanın bütün yükünü sırtına boca eder gibi, en keskin kılıçla yüreğine çizik atar gibi, kalbini bir kerpetenle büker gibi “Ayrılmak istiyorum”dedi genç adam.
Gözlerini gözlerinden kaçırarak, bir an evvel kurtulmak ister gibi, başı aşağıda “Hoşça kal” dedi. Ve arkasını dönüp, bir tehlikeden kaçar gibi hızlı adımlarla uzaklaşırken,genç kadın giden adamın arkasından bakıyordu boş boş adamın.
Adam gözden kayboldu, kadın öylece kalakaldı, zaman durdu, mekan dondu renkler soldu, sesler duyulmaz oldu. Zaman ağır bir kütle gibi, üzerine karabasan oldu bir anda.
Gözlerinden yanaklarına süzülen nazlı göz yaşları çenesine, oradan gömleğine kadar indi. Martıların ötüşü kesildi, denizin dalga sesi duyulmaz oldu.
Batan güneş kendi gibi onuda giz dolu ufka ,bir bilinmezliğe taşıyordu sanki. Birden şiddetli bir uyku bastırdı, göz kapaklarına hakim olamıyordu, yürümeye bile mecali kalmamıştı. Öylece sahilde ki betona uzanıp, sonsuza kadar uyumak istedi.
Belli ki uzun sürecek ağır bir depresyonun başlangıcını yaşamaya başlamıştı. Kendine bile itiraf edemediği içsel bir karanlıkta, bir müddet yol alacaktı.
Bir insanı karanlığa sürüklemek bu kadar kolay ve cezası olmayan bir eylem diye düşündü kadın. Değersizlik hissi,kusmuk hissine dönüştü.
Mirza TAZEGÜL