Sen gittikten sonra bir hastalığın teşhisini erteler, öteler gibi, erteleyip ötelemiştim, sensiz seninle bir gün geçirmeyi. Ertelemenin, ötelemenin, yok sayıp görmezden gelmenin, dibe vurmayı geciktirerek, bitmeyen bir acı zamanı yaşamak olduğunu anladığım gün, dibe vurmadan yukarı çıkmamın mümkün olmayacağını anladığım gün, sensiz, seni yaşamak istedim bir gün.
Önce seninle ilk tanıştığım mekana gittim, sensiz, sessiz, kimsesiz biçare… Anılar sökün etti hafıza depomdan, kokunu burnuma süpürdüler inadına. Sonra anılar kendi kokularını süpürdüler burnumun ucuna. Meğer her anının bir kokusu varmış, öğrendim.
Sonra seninle, mutlu olduğumuz, biz olduğumuz günle de dolaştığımız yerleri dolaştım tek tek. Anıların kokusunu içime çektim son kez.
Meğer ne çok terkedilmiş adam varmış, ne çok terkedilmiş kadın varmış acısını yüreğine gömmüş, sırtını dönmüş. Ve meğer ne çok acıya gebe mutluluk varmış.
Yine bir akşam güneş batmak üzere, bu gün farklı., bu gün güneş batarken doğan karanlık içime işlemeyecek. Bu gün akşam hüznü sarmayacak beni, ruhumu iki duvar arasına sıkıştırmayacak. Bu akşam farklı, bu gece farklı, yarın farklı, yarınlar farklı olacak, ben bu gün dibe vurdum çıkma zamanı artık.
Bundan böyle güneşin ışığını göreceğim, bundan böyle renkleri algılayacağım, bundan böyle kokuları alacağım. Bundan böyle yemeklerdeki lezzeti alacağım. Ve sen geride kaldın artık, sensiz, seninle son günü mü geçirdim.
Hoşça kal karanlıklar, hoşça kal acılar, hoşça kal sancılı hasret zamanları, hoşça kal senli günler ve sesiz günler.
Merhaba yeni hayat. Yeniden ışığa merhaba, yeni insanlara ve hayata merhaba. Bu gün ben, her sabah bana arızalı doğan güneşi tamir ettim, artık arızasız doğacak.
Mirza TAZEGÜL
Pisikonet